Saturday, December 21, 2024

Tarihdeki Kahraman Türk kadınları

By , in Tarihi Bilgiler on . Tagged width:

KAHRAMAN TÜRK KADINI Necip Türk milletinin erkekleri kadar cesur ve basiretli kadınları da milli mücadelelerde vatan ve bağımsızlığını canla başla korumuşlardır. Yaradılış fıtratı olarak cesur evlatlar çıkarmış olan Türk milletinin kadınlarıda birer cesaret, fazilet abidesi gibi erkeklerinin yanında bulunmuşlardır. Bu kahraman Türk kadınlarından bazıları şunlardır:

Tomris Hatun : Yüce hakanı Tomris Hatun, yaklaşık 2500 yıl önce Türkistan’da devlet kurmuş olan Saka ve Peçenek Türklerinin hakanı idi. aynı çağda İran’da da Ahamenid Sülalesi hakim bulunuyordu. Bu sülale zamanında İran orduları birkaç defa Türklerle savaşmışlardı. Tomris Hatın’un hakan olduğu çağda, İran’lıların başında Kirus adında bir hakan bulunuyordu. Daha önceleri Sakalarla savaşmış olan Kirus, Peçeneklere saldırdı. Bu savaşın nedeni Kirus’un Tomris’le evlenmek istemesi ve Tomris Hatun’un da bu teklifi reddetmesi idi. Bu reddin nedeni o çağın usullerine göre çok önemliydi. Çünkü Tomris Hatun Kirus’la evlenirse Tomris’in ülkesi Kirus’un olacaktı. Tomris’in red cevabından sonra Tomris’in oğlu ile Kirus savaştı bu savaşı Kirus kazandı. Bunu gururuna yediremeyen Tomris’in oğlu kahrından kendini öldürdü. Bu öncü savaşı kazanan gözü dönmüş Kirus Tomris ile savaşmaya başladı ama Tomris Hatun’a feci şekilde yenildi. Tomris Hatun, azılı bir gaddar olan Kirus’un kafasını kan dolu bir fıçıya attırarak "hayatında kan içmeye doyamamıştın, şimdi doya doya iç" dedi. Bu olay yıllarca hatırlandı. Bu kadın başbuğ Tomris Hatun ulusunu ve yurdunu çok seven Türk kadınlarından birisiydi. Süyün Bike : Altın Orda Devletinin fiilen yıkımasından sonra ortaya "Astrahan Hanlığı", "Kırım Hanlığı", Sibir Hanlığı" ve "Kazan Hanlığı" gibi küçük Türk devletleri çıktı. Kazan Hanlığı, iç mücadelerlerle de sarsılınca gittikçe zayıflamış ve Ruslar’ın müdahaleleri de o nispette artmıştır. Kazan’da iktidarı elinde bulunduran zümre bu sebepten dolayı Han seçiminde Rusların arzularına boyun eğmek zorunda kalarak Safa Giray’ı Han ilan ederler. Safa Giray’da 1547’de ölür. Bunun üzerine oğlu Ötemiş Giray iki yaşında Han olduğundan varisi Süyünbike devleti yönetir. Ruslar 1550’de Kazan’a hücum eder. Süyün Bike’de kahramanlar gibi savaşır ama şehir düşer ve diğer Kazan Beyleri ile birlikte o da esir alınır. Gemilere bindirildiklerinde halk gözleri yaşlı nehrin kenarında beklemektedir. Kazan Melikesi var gücüyle bağırır: "Kazan… Kaygulu, kanlı şehir!.. Başından tacın düştü… Sen şimdi dul kadın gibisin! Sen şimdi efendi değil, kul oldun!.. Sen başsız arslan gibisin! Her devlet akıllı Han ile idare edilir, güçlü çeri ile ayakta kalır!.. Bunlar olmayınca, herkes senden Hanlığı alır! Eski günlerini, bayramlarını hatırlayıp, benim gibi ağla artık… Nerede senin eski Hanlık bayramların? Nerede sendeki çocuklar, beğler, Töreler?… Nerede senin genç kadınların, güzel kızların; onların şen sesleri nerde?.. Hepsi kayboldu değil mi? Bundan sonra sende, bunların yerine ağlamalar, inlemeler olacak!.. Sende bal akan ırmaklar, pınarlar vardı… Bundan sonra onlarda senin evlatlarının kanları ve gözyaşları akacak!.. Rus kılıçları onları kırıp geçirecek!.. Ey Tanrım!.. Bizim en azgın düşmanımız olan İvan’a tez cezasını ver!..Kazan’ın başına bu belaları açan Şeyh Ali ile Türeleri cezasız bırakma! Onlar beni düşman eline düşürünceye kadar çalıştı; çekmiş olduğum eziyet ve sıkıntıları onların da, onları umursamayan ve ülkelerine sahip çıkmasını bilmeyen Kazanlıların da başına ver.Tanrım!.. Ver ki, bundan sonrakilere ibret ve ders olsun; başka Türk Yurtlarının başına böylesi gelmesin!…" Bu esir alınıştan sonra Süyün Bike’ye ne olduğu konusunda kesin bir şey yoktur. İparhan : Doğu Türkistan 1759 yılında Çin Mançu Yönetimi tarfından işgal edildi. Uygur Türkleri vatanlarını işgal eden Çin ordusuna karşı yıllarca direndiler. Tam 42 kez bağımsızlık mücadelesi verildi, sonuçta sayı ve teçhizat bakımından kıyaslanamayacak derecede fazla olan Çin ordusu, Rusların da yardımıyla bu mücadelelerden galip çıktı. O dönemin Doğu Türkistan Hanlarından Cihangir Hoca şehit edildi. Cihangir Hoca’nın eşi İparhan kocasının mücadele bayrağını ordunun başına geçerek sürdürdü. Büyük mücadelelerden sonra Çin ordusu tarafından esir alınan İparhan, Pekin’e Çin İmparatoru Qienlung’a götürüldü. İmparatorun İparhan’a evlenme teklifi İparhan tarafından şiddetle reddedildi. Ve bu kahraman Türk Kadını iffeti ve milletinin geleceği için, bir Çin’li ile evlenmektense canına kıydı. Bir kahraman gibi yaşadı ve bir kahraman gibi şehit oldu. Türk kadınının yüreğinde "Gelinlerin Anası" unvanıyla yaşayan kahraman İparhan’ı rahmetle anıyoruz. Nene Hatun (1857 – 1955) Erzurum’da doğdu. 98 yıl Erzurum’da yaşadıktan sonra yine Erzurum’da, zatürre hastalığından hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücâdeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi. 7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum’un Aziziye Tabyası’na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum’lulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası’nı ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya’ya doğru koşmaya başladı. Kadın – erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir tâze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Üç aylık bebeğini emzirmiş, "Seni bana Allah verdi. Ben de O’na emânet ediyorum." Diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı. Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası’na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı – tırpanlı, taşlı – sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi. Hemen yaralıların tedâvisine
başlandı. Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevil di. O’nun, vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum’dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum’un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın zaferinde Nene Hâtun’un ve O’nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı. Savaştan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarına yaraşır bir asâletle yaşadı. Kendisini ziyâret eden NATO’da görevli Amerika’lı subayın bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmıştım. Bu gün de ilerlemiş yaşıma rağmen aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabını vermişti. Abdullah KARAHISARLI

Önerilen makaleler